Âdet kanaması sırasında hiçbir şikâyeti bulunmayan pek az kadın vardır. Pek çoğu az ya da çok rahatsızlık duyar. Hatta öyle ki halk dilinde âdet zamanı hastalık diye açıklanagelmiştir. Tamamen bir hastalık olabilecek tablolar bir yana bırakılırsa, âdet kanamasının başlangıcında ve âdet süresince ona eşlik eden birtakım belirtiler vardır.
Bazı kadınlar bu fiziksel ya da ruhsal belirtilerden âdet zamanlarının yaklaştığını anlar. Bunlar arasında karında çekilir gibi bir sıkıntı, yorgunluk, gözlerin üstünde ağırlık hissi, beldo ve kasıkta hafif ağrılar, sık sık idrara çıkma, bulantı, ishal ya da kabızlık, sinirlilik, hafif duygululuk ve hafıza bozuklukları, yüz hatlarında çökmeler, gözlerin altında mor halka belirmesi, göğüslerde ağrılı dolgunluk hissi, bazan yüzde sivilceler, tiroid bezinin hafif şişmesi vb. gibi çeşitli belirtiler kadınların hemen pek çoğunda görülür. Şikâyetler bazan daha da ileri gidebilir ve ortaya kol ve bacaklara kadar yayılan çok şiddetli ağrılar, kusmalar, yarım baş ağrıları, fenalaşmalar, bitkinlik ya da taşkınlıklar çıkabilir. O zaman gerçek bir âdet zamanı bozukluğuyla karşı karşıya olunduğu anlaşılır.
Bazan bu şikâyetlerin nedeni yalnızca fizikseldir. Örneğin genç kızlarda rahmin kas lifleri daha tam gelişmemiş olup katı ve serttir. Bunlar aralıklı olarak kasılabilir ve böylece şiddetli ağrılara yol açarlar. Aynı şekilde rahmin dönük oluşu da âdet zamanı bozukluklarını doğuran bir etken olabilir. Böyle şikâyetleri olan bir genç kız uzun süre bu ağrıları çekmemeli ve kendini bir kadın hastalıkları hekimine göstermelidir.
Bu gibi durumlarda ağrı en ön planda geldiğinden, genellikle güç âdet görme, sancılı âdet görme şeklinde tanımlanır. Sonuç olarak âdet kanaması kadınların ancak üçte birinde ağrısız olmakta, geri kalanlarında ise kişinin yapısı ve ruhsal durumuyla ilgili olarak en hafifinden en ağırına kadar varan, hatta ilâç tedavisiyle dur-durulamayıp ameliyatı gerektiren sancılı âdetler görülmektedir.
Bütün bunlardan başka bir de, âdet kanamasından bir hafta kadar önce başlayan ve gittikçe artmak üzere baş ağrısı, yüzde ve ayaklarda şişmeler, sinirlilik, göğüslerde ağrı, karında gurultu, bütün leğeni kaplayan ağırlık, dolgunluk hissi gibi belirtiler yapan bir hastalık vardır. Sancılı âdet görmenin tersine burada bütün şikâyetler âdet kanamasının başlamasıyla hafifler.
En yeni bilimsel araştırmalar, âdetin hormonal bozukluklarının büyük kısmını ruhsal kaynaklı olarak nitelendirmek gerektiğini göstermiştir. Ama, bu ilişkinin nasıl kurulduğunu daha henüz kesin olarak bilmiyoruz. Kişisel bazı özelliklerin önemli rol oynadığı bir gerçektir.
Bilindiği gibi korku, büyük heyecanlar, sürekli üzüntü, derin ruhsal çatışma gibi olaylar, çeşitli organlar üzerine etki yaparak fonksiyon bozukluklarına sebep olabilir. Örneğin sinirleri bozuk bir insanda pekâlâ ülseri andıran bir mide rahatsızlığı görülebilir. Ya da gene sinir bozukluğu, sanki bir kalp hastalığıymış gibi çarpıntı yapabilir.
Bu tip fonksiyon bozuklukları üreme organlarına da yansımakta ve özellikle çeşitli âdet değişikliklerini doğurmaktadır.
Savaşlar, orta derecede yatkın kişilerin her zaman karşıkoyamadıkları yorgunluklar ve aşırı yükler doğurur. Savaşlar sırasında amenorelerin önemli derecede artış göstermesi bu yüzdendir. Böylece ortaya «savaş amenoresi», «toplama kampı amenoresi», «tutsaklık amenoresi» vb. gibi deyimler çıkmıştır. Buna karşılık günümüzde amenore daha ender olarak gözükmektedir. Belki de amenorenin sıklığı politik, ekonomik ve sosyal durumdaki değişiklikleri belirten iyi bir barometre olabilir.
Demek ki normal şartlarda amenoreden şikâyet eden kadınlar genellikle kişisel dünyalarının en küçük bir bozukluğundan ya da yaşantılarında en basit bir değişiklikten derin bir şekilde etkilenir. Böyleleri için örneğin pansiyon hayatı, yatılı koleje girme, bir tatil kampına gitme gibi küçük bir değişiklik amenore ortaya çıkmasına yetecektir. Sebep meslekle de iligili olabilir. Herhangi bir işe girdiğinde âdetleri bozulan ve işine tam olarak alıştığında yeniden düzelen çok kadın vardır.
Sebep olan durumun kadını doğrudan doğruya ilgilendirmediği ama, gene de amenorenin meydana geldiği bir vaka anlatalım: Bir kadın son derece normal sosyal şartlarda yaşamaktadır.
Hiçbir kişisel sorunu ya da kuşkusu yoktur. Komşu dairede iki yaşlı ve bekâr kız kardeş oturmaktadır. Aralarında her gün şiddetli çatışmalar olmakta, daireden bağırıp çağırmalar,, gürültüler gelmekte ve kırılan tabak sesleri duyulmaktadır. Genç kadında amenore şikâyeti vardır. Bir başka apartman katma taşındıktan hemen sonra amenorenin kendi kendine, hiçbir tedaviye başvurmadan ortadan kalktığı görülür.
Bununla birlikte, her zaman için adetlerdeki düzenliliğin, bunu bozan olayın kaybolmasından sonra hemen başlaması şart değildir. Bozukluklar yıllarca, hatta biraz sonra vereceğimiz örnekte olduğu gibi bir ömür boyu sürebilir. Bu örnekte 34 yaşında bir kadın söz konusudur. Normal bir sosyal durumu vardır ve ne kişisel yönden, ne de meslek yönünden en küçük bir sıkıntısı yoktur. 1953 yılının mayıs ayında genç kızken birisi tarafından kirletilir. O zamana kadar normal olan âdetleri bozulur ve amenore şikâyeti başlar. Kadın artık yalnız yılda bir kere ve o da her yılın mayıs ayında olmak üzere 5 gün süreyle âdet görmektedir. Hiçbir tedaviyle bu bozukluğu düzeltmek mümkün olamaz. Burada, her yıl mayıs ayında meydana getirici sebebi yansıtması yönünden hastalığın gelişme şekli çok ilginçtir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder